7 Haziran 2013 Cuma
6 Haziran 2013 Perşembe
KEPEZÜSTÜ
SAKLIKENT
Saklıkent Kanyonu, yaklaşık 15 km uzunluğunda, içinde Bey Dağları'nın kaynak suyunu bulunduran eşine az rastlanır bir doğa harikası. Akıntı çok şiddetlidir ve soğuk su akar. Fethiye'ye gelmeden Saklıkent-Kemer kavşağından, Saklıkent istikametine doğru hareket ettiğinizde, 32 km mesafe yapmanız gerekir. Tlos antik şehrine çok yakındır.
Kanyonun keşfi ise çok yakın bir tarihe dayanmaktadır. Rivayetlere göre bir çobanın keçisini buraya kaçırması sonucunda keçisinin peşinden gitmesiyle keşfettiği kanyon, çevre yerleşkelerde merak konusu olur. Çobanın burayı bildirmesinin ardından Çevre ve Orman Bakanlığı'nın Saklıkent'i Milli Park ilan etmesinden sonra, özel firmalarında da desteği ile Saklıkent bugünkü halini alır.
ÜÇ KAPILAR
Kapının iki tarafında, kapı ile aynı zamanda yapılmadığı bilinen iki kule vardır. Bunlardan güneydeki Julia Sancta kulesi olarak bilinir ve bir Hadrian devri eseridir. Süslemesiz blok taşlardan yapılmıştır. Kuzeydekinin ise alt kısımları antik çağa ait olup üst kısmı Selçuklu`lar zamanından kalmadır.
Eserin günümüze değin yıkılmadan gelebilmesinin bir nedeni belki de budur. Sur kalıntılarının yıkılması ile kapı ortaya çıkarılmıştır. Pamfilya`nın en güzel kapısı olarak kabul edilmektedir. Üst kısımları kubbe şeklinde üç açıklık vardır. Sütunları hariç tamamen beyaz mermerden yapılmıştır. Oyma ve kabartma süslemeleri çok güzeldir. Kapının orjinali iki katlıdır. Üst kat hakkında yeterli bilgimiz yoktur.
Kapının önünde durup birkaç saniyelik bir değerlendirme yapınız. Bir yanda modern Antalya`nın çift sıra palmiyelerle ikiye ayrılmış Atatürk Caddesi. Kapının arkasında ise eski Antalya, geçmişle günümüz arasında Pamfilya`nın en güzel kapısı. Bu kapının iki yanında ise iki ayrı çağ ve medeniyetin eseri kuleler. Çağlar ve medeniyetlerin uyum içinde birbiri ile kaynaşması. Bu durum Antalya`nın pek çok yerinde görülebilen ilginç bir özelliktir.
YİVLİ MİNARE
Yivli Minare, Antalya'daki ilk İslam yapılarındandır. 13. yüzyıla ait bir Selçuklu eseridir. Kaidesi kesme taştandır. Gövde kısmı tuğla ve firuze renkli çinilerden yapılmıştır. 8 Yivlidir. Minare günümüzde Antalya kentinin sembolü durumuna gelmiştir. Yüksekliği 38 m olup 90 basamaklı merdiven ile çıkılmaktadır. Yivli minarenin bir kısmı tuğla ve firuze renkli çinilerden oluşmuştur. Yivlilerinden dolayı Yivli Minare adı verilmiştir. Kalekapısı semtinde bulunan ve çok sayıda Selçuklu yapıtından oluşan eserler topluluğudur. Külliye'de bulunan yapılar şunlardır: Yivli Minare, Yivli Camii, Gıyaseddin Keyhüsrev Medresesi, Selçuklu Medresesi, Mevlevihane, Zincirkıran Türbesi ve Nigar Hatun Türbesi. Yivli Minare Antalya'daki ilk islam yapılarındandır.Yivli Minare Camii, Yivli Minare'nin hemen batısındadır. Gıyaseddin Keyhüsrev Medresesi, Atabey Armağan tarafından 1239 tarihinde, Gıyaseddin Keyhüsrev adına yaptırılmıştır. Bu eserin kapısının karşısında bir XIII. yüzyıl yapıtı olduğu sanılan Selçuklu Medresesi kalıntıları vardır. Zincirkıran Türbesi, Yivli Minare'nin kuzeyinde ve üst bahçededir. Şekil olarak Selçuklu tarzındadır. Fakat dış yüzeyinin sade olması, pencerelerinin bulunması, içindeki mezarlığın aşağı seviyede olması özellikleri ile Osmanlı Türbeleri karakterini taşır. 1377 yılında yaptırılmış olup 3 adet mezarı korumaktadır. Nigar Hatun Türbesi, Yivli Camii'nin kuzeyindedir. Altıgen bir plan üzerine yapılan Türbe'nin sade bir görünümü vardır. Selçuklu tarzında olan Türbe 1502 yılından kalmadır. Zincirkıran Türbesi'nin batısında bulunan yapı Mevlevihane olup Alaeddin Keykubat tarafından 1225 yılında yaptırıldığı sanılmaktadır. Kitabesi kaybolmuştur. Onarım görmüştür. Günümüzde güzel sanatlar galerisi olarak kullanılmaktadır.
TİTREYENGÖL
Titreyengöl'de hem göl kenarında hem de denize kıyısı olan beş ya da dört yıldızlı, büyük oteller sıralanmış şekilde bulunuyor.
Titreyengöl, adını titrek sularından alıyor. Böyle adlandırılmasının nedeni, Manavgat Çayı’nın bir kolunun denize dökülmeden önce genişleyerek, akıntısının yavaşlaması ve böyle bir görünüm alması...
Titreyengöl'de daha çok lüks oteller bulunuyor, bu sebeple de kendi merkezinde gezecek yer olmasa da çevresinde görülebilecek birçok güzel yer var ki bunların başında Side Antik Tiyatrosu geliyor. Yaklaşık 15.000 kişilik kapasiteye sahip olan tiyatronun onarım çalışmaları devam etmektedir. Anıtsal girişin önünde küçük boyutta tiyatronun tanrısı Dianisos'un tapınağı yer alır.
Bugün alışveriş merkezi halini almış olan ana caddenin sonundaki limanın batısında yer alan iki tapınak şehrin en anıtsal Roma dönemi yapılarıdır. Kısa kenarlarında 6, uzun kenarlarında 11 sütunla çevrelenmiş olan tapınaklarından biri Athena, diğeri ise Apollon'a ait olup Apollon tapınağının 6 sütunu Prof. Dr. Jale İnan ve ekibinin gayretleri ile yeniden ayağa kaldırılmıştır.
Agoranın karşısındaki onarılmış hamam kompleksi günümüzde Side Müzesi olarak kullanılmakta, kazılarda ele geçmiş tüm buluntular değişik mekânlarında sergilenmektedir.
Titreyengöl'e yakın olan doğal güzellikler de vardır ki bunların en başında Türkiye'de yaşayan herkesin yakından tanıdığı Manavgat Şelalesi gelir.
SAAT KULESİ
Kentin merkezinde, Cumhuriyet Caddesi`nde üzerinde, eskiden "Kapuağzı" denilen ve bugün "Kale Kapısı" olarak bilinen yerin doğusundadır. Bir burç üzerinde, 1901’de Anadolu’da birçok kentte olduğu gibi kulenin saati Alman İmparatoru II.Wilhelm tarafından hediye edilen ve II. Abdülhamit’in tahta çıkışının 25. yılı anısına Sadrazam Küçük Said Paşa tarafından yaptırılan Saat Kulesi, yıkılan dış kalenin kuzeye bakan burçlarındandır. Seyredenlere kale burcunun devamı izlenimi yaratan Antalya Saat Kulesi`nin zeminden tepe noktasına olan yüksekliği 14 metre, burcun üzerinden ise 8 metredir. İS 9. yy`da Bizanslılar döneminde devşirme malzeme ile yapıldığı anlaşılan Saat Kulesi`nin tabanının oturduğu burç beş köşelidir. Burcun çevresini yukarıda yumurta ince yaprak kabartmalarla süslü bir korniş süslemektedir. Kornişin üst kısmı kaba yontu taştan yapılmıştır. Daha yukarıda hafif çıkıntılı kesme taş ile sonradan yapılmış bir bölüm Saat Kulesi`nin kaidesini oluşturmaktadır.
Kulenin üzeri soğan başı şeklinde bir kubbe ile örtülü idi. 1942 yılında meydana gelen bir fırtınada bu kubbe zarar gördüğünden 1945 yılında yerine, burç mazgallarını andıran bir üst kısım ilave edilmiştir.
Eskiden tamamen el yapımı dövme demirden bir saat mekanizmasına sahip olan Saat Kulesi`nin, saati ve saat kadranları 1974 yılında değiştirilmiştir. Eski saat mekanizmasından bugün geriye, üzerinde çarmıhta Hz. İsa, Hz. Meryem ve bir aziz kabartması ile Grekçe yazıların yer aldığı bir çan kalmıştır.
Saat Kulesinin kuzey yüzünde çıkıntı bir demir vardır. Bu demir idam edileni günboyu halke teşhir etmek için kullanılırdı. İdam edilecek kimseyi sabah erken orada asarlar, üstüne beyaz bir elbise, o elbisenin üstüne mahkeme ilamı asılırdı.
Saat Kulesinin kuzey yüzünde çıkıntı bir demir vardır. Bu demir idam edileni günboyu halke teşhir etmek için kullanılırdı. İdam edilecek kimseyi sabah erken orada asarlar, üstüne beyaz bir elbise, o elbisenin üstüne mahkeme ilamı asılırdı.
YAT LİMANI
Bir zamanlar Türkiye'nin güney kıyısında Mersin'den sonra gemilerin yanaşabileceği ikinci liman olan Antalya Yat Limanı, bugünlerde sadece yatların ve bazı balıkçı teknelerinin yararlandığı bir liman haline geldi. Kaleiçi'yle bütünleşen bir liman olması nedeniyle yeşilin ve mavinin bütün tonlarının hakim olduğu Yat Limanı, barındırdığı doğal güzelliklerini cömertçe sergilemeye devam ediyor. Tarihinde birçok uygarlığa ev sahipliği yapan limanda bugünlerde yerli ve yabancı turistler, yatlarla Akdeniz kıyılarını günübirlik geziyorlar.
Antalya'nın tarih boyunca Anadolu'nun denize açılan kapılarından biri olduğunu anlatan Madran, Kaleiçi'nin hemen önündeki koyda, Yat Limanı'ndan önce Korykos adılı bir korsan limanı bulunduğunun antik kaynaklarda yer aldığını söyledi.
''Kaya kovuğu'' anlamına gelen Korykos'un falezlerin doğal yapısı ve sığınma limanı oluşu bakımından tarih boyunca ilgi gören bir ticaret limanı olduğunu vurgulayan Madran, liman ve gerisinde gelişen Antik Attaleia Kenti'nin MÖ. 2. yüzyıldan itibaren kesintisiz iskan gördüğünü ve günümüze kadar geldiğini belirtti.
Yat limanı ve Kaleiçi'nin arkeolojik ve geleneksel dokunun birlikteliğinin bir arada bulunduğu en iyi örneklerden birisi olduğunu anlatıldı.
Limanın kuzeyindeki mendirekte deniz taksisi durağı oluşturularak, Yat Limanı'ndan Düden ve yakın yerlere geziler düzenlenmesinin planlandığını açıklandı.
KARAİN MAĞRASI
Karain Mağarası
Antalya’nın 27 km. kuzeybatısında, Döşemealtı Bölgesi’nin Yağca Köyü içinde 1946 yılında Prof. Dr. Kılıç Kökten tarafından bulunmuş ve kazılar 1973 yılına kadar sürdürülmüştür.
Anadolu’da Paleolitik dönemin en önemli merkezi olan bu mağara, Şam (Katran) Dağı’nın Akdeniz’e bakan yamaçlarındaki Mezozoik (İkinci) zamana (yaklaşık 225-65 milyon yıl önce) ait kalkerler içinde, dar giriş ve geçitlerle birbirine bağlı üç boşluktan oluşur. Derinliği 50 m.’yi aşar. En üstteki birinci boşluk beş gözlüdür. Kademeli olarak derinleşerek birbirini izleyen daha küçük ikinci ve üçüncü boşluklarda sarkıt ve dikitler görülür.
Karain’in Öküzini, Çakırini mağaraları ile Beldibi, Belbaşı kaya sığınaklarından oluşan bütünü içinde önemli bir yeri vardır. Karain Paleolitik Çağ’dan Demir Çağı’na değin kullanılmıştır. Grek ve Roma dönemlerinde de dinsel bir merkez olduğu duvarlarında görülen Eski Grekçe yazıtlardan, adaklık ya da mumluk olarak kullanılmış nişlerden ve en üst dolgulardan çıkan çanak çömlek ve kandil parçalarından anlaşılmaktadır.
1985 yılında tekrar başlatılan kazılarda, ele geçen hayvan kalıntılarının aralarında fil, suaygırı, aslan, zürafa gibi bugün Anadolu’da soyu tükenmiş olanların da bulunduğu, sırtlan, ayı, öküz, at, geyik yaban koyunu dağ keçisi gibi memeliler, çeşitli kemiriciler ve yumuşakçaların varlığı saptanmıştır. Ayrıca yabani incir, buğday, zeytin gibi bazı bitki kalıntıları da ele geçmiştir. Her katta ele geçen yanmış kemik ve odun kömürü parçaları, Karain insanlarının başlangıçtan beri ateşi kullandıklarını gösterir.
Alt Paleolitik Çağ’a ait “el baltası” gibi çift yüzeyli aletlerle birlikte ele geçen taş aletler, Orta Paleolitik’ten (yaklaşık 140 bin-40 bin yıl önce) Üst Paleolitik’e (yaklaşık 40 bin-10 bin yıl önce) doğru gelindikçe çeşitlenmektedir. Bu son evredeki taş aletler, daha çok kemik aletlerin biçimlendirilmesinde kullanılmıştır. Anadolu’nun bilinen bu en eski prehistorik mağarasında birçok taştan aletler yanında Musterien Çağ’da yaşamış olan Neanderthal tipinde bir insan dişi ile mağara ayısı ve mağara aslanı dişleri bulunması, mağarayı birden üne kavuşturmuştur.
Gene mağaranın dolguları içinde Orta Paleolitik dolgulardan çıkarılan bir çocuk azıdişi ve kafatası parçasından Neanderthal insanının Anadolu’da da yaşamış olduğu kanıtlanmıştır.
Arkeolojik kazılar sürdürülmekte olup, burada bulunan eserler, mağara yanındaki küçük bir müze ile Antalya Müzesi’nde sergilenmektedir. Mağaraya müzeden alınacak bir rehber eşliğinde girilmesi gerekir. Karain’in hemen yakınındaki Öküzini ve Çakırini’ne ise Üst Paleolitik dönemden başlayarak yerleşilmiştir. Öküzini’nin duvarındaki öküz resminin benzerlerine Avrupa’daki mağaralarda da rastlanmıştır.
KALEİÇİ
Kaleiçi, Antalya'nın Muratpaşa ilçesi sınırları içerisinde yer alan deniz ve kara surları tarafından kuşatılan kent merkezi'ne verilen isim'dir. Kaleiçi'nin sokakları ve yapılarıAntalya tarihinin izlerini günümüze kadar getirmektedir. Eski evlerin önemi sadece mimari açıdan değil, aynı zamanda insanların yaşam şekli, davranışları, gelenekleri ve sosyal yönleri konusunda da çok yararlı bilgiler aktarmaktadır.
Kaleiçi'nin sokakları dardır. Çoğunlukla limandan yukarılara doğru, dış surlar yönünde uzanırlar. Evler sahiplerinin ekonomik güçleri ve kullanılış amaçlarına göre farklılık gösterebilmektedir. Fakat ortak özellikleri çoktur. Genellikle yığma taştan ve ağaç bağlantılı olarak yapılmışlardır. Hepsinin bir sokak cephesi ve bir de sokak görmeyen bahçesi bulunur. Sokağa bakan yüzde, ilk katta çok az pencere vardır. Üst katta ise "Cumba" denilen ve hem ev, hem de sokak mimarisine uygun olarak yapılmış çıkmalar vardır. Bu çıkmalar ağaç süslemelerle bezenmiştir. Evlerin merkezini, zemin katta, bahçeye açılan ve taş zeminli "Taşlık"lar oluşturur. Bu taşlıklarda ağaçtan dinlenme kanepeleri vardır. Buralardan zemin kattaki odalara geçilebildiği gibi, üst kata da bir merdivenle ulaşılır. Zemin kat evin daha çok hizmet bölümüdür. Depo, mutfak gibi görevi olan odalar buradadır. Üst kat ise yaşam içindir. Üst katın odalarının pencereleri daha büyük olduğundan dolayı daha aydınlıktır. Çoğunlukla bu odalarda üst üste iki sıra pencere vardır. Üst pencereler camsız olup ağaç kafeslerden oluşmakta, alt pencereler açılıp kapanabilir türdendir. Cumbaların üst pencerelerinde küçük boyutta ve genellikle renkli camlar bulunur. Kaleiçi'nde birçok ev aslına uygun restore edilmiştir. Kaleiçi günümüzde, eğlence yerlerinin, pansiyonların, restoranların, hediyelik eşya satan dükkânların ve antika halı satan mağazaların bulunduğu bir turizm merkezi olmuştur. Ayrıca Kaleiçi'nde bulunan tarihi camiler arasından en ünlüsü, Antalya'nın da simgesi olarak görülen Yivli Minare Camii'dir.
DÜDEN ŞELALESİ
Yukarı Düden Şelalesi'ne aynı zamanda İskender Şelalesi de denilir. MÖ 334-333 yıllarında Pamphylia'yı fetheden Büyük İskender'in bu bölgeden geçerken atlarını sulattığı söylenmektedir. Yukarı Düden Şelalesi'nin bulunduğu alan 1970 - 1972 yılları arasında Devlet Su İşleri tarafından piknik ve mesire yeri haline getirilmiştir.
Aşağı Düden Şelalesi, Lara yakınlarında şehir merkezine 8 km. uzaklıktadır. Bu bölümü yaklaşık 40 metrelik falezlerden denize dökülmektedir. Çok yakınında Gençlik Parkı ve Karpuzkaldıran Askeri Tesisleri bulunur.
MANAVGAT ŞELALESİ
Manavgat Şelalesi, Antalya'nın Manavgat ilçesinde Manavgat Nehri üzerinde bulunan ünlü bir şelaledir.
Antalya'ya 72 km mesafededir. Manavgat ilçesinin 3 km kuzeyinde bulunan ve adını bu ilçeden alan şelale, ırmak sularının 3-4 m'lik bir falezden düşmesiyle meydana gelir. Az bir yükseklikten dökülmesine rağmen geniş bir alan üzerinde yüksek bir debiyle akar. Ayrıca Manavgat Irmağını besleyen kaynaklardan en büyüğü olan karstik Dumanlı kaynağı, Oymapınar barajı yapıldıktan sonra baraj gölü içinde kalmıştır.
PERGE
Perge
, Antalya'nın 18 km doğusunda, Aksu ilçesi sınırları içinde bulunan, bir zamanlar Pamfilya Bölgesine başkentlik yapmış antik bir kenttir. Şehirdeki akropolisin Tunç Çağı döneminde kurulduğu düşünülmektedir. Helenistik dönem boyunca şehir eski dünya içerisindeki en zengin ve güzel şehirler arasında sayılmaktadır. Ayrıca Yunan matematikçi Pergeli Apollonius'un memleketidir.
Şehrin tarihçesinin başlangıcı tekil olarak değil ancak Pamfilya Bölgesi ile birlikte incelenebilmektedir. Bölge içerisinde tarihöncesi çağa ait mağaralara ve yerleşimlere rastlanmaktadır. Pamfilya ovası tarihöncesi çağlardan itibaren yerleşime elverişli ve sevilen bir bölgedir. Perge akropolisinin plato düzleminin tarihöncesi dönemlerden itibaren yerleşim için tercih edilen bir alan olduğu kabul edilmiştir. Wolfram Martini'nin yapmış olduğu Perge akropolisi çalışmaları göstermiştir ki, M.Ö. 4000 veya 3000'den itibaren akropolis platosu yerleşim alanı olarak kullanılmıştır. Arkeolojik buluntular arasında yer alan obsidyen ve çakmaktaşı buluntular Cilalı Taş Devri ve Bakır Çağından itibaren Perge’nin yerleşim yeri olarak kullanıldığını göstermektedir. Akropolis araştırmalarında Pamfilya Bölgesindeki ilk tarihöncesi gömü ile de karşılaşılmıştır.Çömlekçilik buluntuları diğer Anadolu buluntuları ile karşılaştırıldığında yalnızca Orta Anadolu örnekleri ile benzerlik göstermektedir.
SİDE
"Side" adı Anadolu dilinde "Nar" anlamına gelmektedir. Bu özellik ve belgede bulunan bazı yazıtlardan elde edilen bilgiler Side tarihinin Hititlere kadar uzandığını göstermektedir. Fakat Anadolunun en eski yerleşim birimlerinden biri olan Side'nin MÖ 7. yüzyıldan önce kurulduğu da söylenmektedir. Anadolu tarihleri içerisinde Side, diğer Pamphylia kentleriyle aynı aşamaları geçirmiştir. Yunanlılar MÖ 7. yüzyıl göçler sırasında Side'ye gelmişlerdir. Eldeki yazıtlara göre MÖ 3. yüzyıla değin de kente özgü bir dil konuşmuşlardır. Hala tam olarak çözülemeyen bu dil Hint-Avrupa dillerindendir. Side MÖ 6. yüzyılın ilk yarısında Lidyalıların, MÖ 547-546'da daPersler'in egemenliğine girmiştir. Pers yönetiminde gelişen kent, MÖ 334' de İskender'e teslim olunmuştur.İskender'in ölümünden sonra Antigonus'un (323-304). Ptolemaioslar'ın (301-215). MÖ 215'ten sonrada Suriye Krallığı'nın denetimi altına girmiştir. MÖ 2. yüzyılda Ptolemaioslar'ın güçlü savaş ve ticaret filoları sayesinde en parlak dönemini yaşayan kent, bu sürede imar edilip bir bilim ve kültür merkezi haline getirilmiştir. MÖ 188'de Apameia Barışı ile Bergama Krallığı'na bırakılan Side, Doğu Pamfilya bölgesiyle birlikte bağımsızlığını korumuş, büyük ticaret donanmasıyla refaha ve zenginliğe kavuşmuştur. MÖ 78'den sonra Roma egemenliğinde bulunan kent, M.S. 2. ve 3. yüzyıllarda bölgenin ticaret merkezi oldu. Özellikle köle ticaretinin sağladığı zengin ve parlak bir dönem yaşandı. 2. yüzyıl boyunca bir bilim ve kültür merkeziydi. Suriye krallarından VII. Antiokhos, tahta geçmeden önce burada eğitim gördü. Kral olduğu zaman (MÖ 138) Sidetes adını aldı. Bu devre kadar başta Athena ve Apollon olmak üzere Afrodit, Ares, Asklepios ,Hegeia, Kharitler, Demeter, Dionisos, Hermes gibi birçok tanrıya inanıp tapan Side'liler M.S. 4. yüzyılda hristiyanlaşmaya başlamışlardır. Side, M.S. 5. yüzyılda Pamfilya Metropolisi ( Piskoposluk Merkezi ) olunca, 5. ve 6. yüzyılda en parlak devrini yaşamıştır. Bu gelişim 7. 9. yüzyıllar arasında Arap akınları ile son bulmuştur. Kazılar sırasında büyük bir yangın ve çok sayıda deprem izlerine rastlanmıştır. Arap istilası, doğal afetler kentin terk edilmesine yol açmıştır. 12. yüzyılda Arap coğrafyacısı Idrisi burayı ölü bir kent olarak göstermekte veYanmış Antalya olarak tanımlamaktadır. İdrisi'ye göre 1150'ye doğru kent halkı Side'den göç etmiş, 12. yüzyılda Side tümüyle boşaltılmıştır. 13. yüzyıldaSelçuklular'ın 14. yüzyılda ise Hamitoğulları Beyliği ve Tekelioğulları'nın egemenliği altına giren Side'de bu devirlerde yerleşim olmamıştır. 15. yüzyılda kesin olarak Türk topraklarına katılmıştır. Ancak ne Osmanlılar ne de Selçuklular Side'de oturmadıklarından, yarımada üzerinde Selçuklu ve Osmanlı dönemine ait eserlere rastlanmaz.
ALANYA KALESİ
Alanya Kalesi, Antalya'nın ilçesi Alanya'nın simgelerinden biri olan kale. Denizden 250 metreye kadar yükselen yarımada üzerinde bulunur. Surlarının uzunluğu 6.5 kilometreyi bulur.
Kandeleri adıyla da bilinen Alanya yarımadasındaki yerleşim, Helenistik döneme kadar inmekle birlikte günümüze kalan tarihi dokusu 13. yüzyıl Selçuklu eseridir. Kale, 1221 yılında kenti alıp yeniden inşa ettiren Selçuklu Sultanı I. Alaeddin Keykubadtarafından yaptırılmıştır. Kalenin 83 kulesi ve 140 burcu vardır. Ortaçağda surların içine yerleşmiş kentin su gereksinimi sağlamak üzere 1200'e yakın sarnıç yapılmıştır. Sarnıçların bir kısmı günümüzde de kullanılmaktadır. Surlar, planlı bir şekilde Ehmedek, İçkale, Adam Atacağı, Cilvarda burnu üstü, Arap Evliyası Burcu ve Esat Burcu'nu inerek Tophane ve Tersane'yi geçip Kızılkule'de son bulacak şekilde inşa edilmiştir.
Romalı korsan Tryhos'un savaşçıları tarafından MÖ 2. yüzyılda Korakesion adıyla kuruldu. Doğu Akdeniz'deki korsan faaliyetlerinden rahatsız olan Romalılar, kaleyi MÖ 64-65 yıllarında ele geçirdiler. Kale ve etraf›ndaki yerleşim, 1217-18 yıllarında I. Alaeddin Keykubad tarafından Selçuklu ülkesine katıldı Sonra sırasıyla Karamanoğulları, Memlükler idaresine geçmiş, son olarak da Kanuni Sultan Süleyman tarafIndan fethedilmşti.
Yarımadanın zirvesinde açık alan müzesi olarak değerlendirilen İçkale bulunmaktadır. Sultan Alaeddin Keykubad sarayını burada yaptırmıştır. Kalede yerleşim günümüzde de sürmektedir. Taşıt trafiğine açıktır. Yürüyerek ise yaklaşık 1 saatte çıkılabilir.